Türk muhaliflerinin, uzun yıllardır kaybeden taraf oldukları için artık daima anormal davrandıklarına kanaat getirdim. Son birkaç aylık kanaatim bu. Halkın mutlu ve müreffeh yaşama imkanı her geçen gün elinden alınırken, bütün teamüller yıkılıp son olarak sandık da elinden alınmaya çalışılırken, muhaliflerin ortak düşmanı bir kenara bırakıp birbirleriyle kavga etmeleri anlaşılır şey değil. Doğrusu, ortak düşmanla da kavga ediyorlar, ama birbirleriyle de kavga ediyorlar. Böylece çuvalı üstten doldururken alttan boşaltmış oluyoruz. Zannederim ve umarım ki, bu tartışmalar sosyal medya kullanan 18-35 yaş grubu arasında yoğunlaşıyor olsun. Sosyal medyada aktif olmayan üst yaş grubu da bu curcunaya düşerse vay halimize.
Ben, mevcut rejimden kurtulmaktan daha acil bir sorun görmüyorum. Bunu da argümante etmeye gerek yoktur artık. Özgürlüklerin kısıtlanması, ekonomik kriz, kurumların itibarsızlaştırılması, vatanın çeşitli yerlerinin satılması, göçmen istilası, dış politikada itibarsızlık, sosyal adaletsizliğin zirveyi bulması, gençlerin geleceksizliği vs. Bunlar yeterli.
Ülkenin en temel değerleri bile yıkılmanın eşiğindeyken kayıkçı kavgalarıyla ömür tüketmek, bizi sürekli zayıflattığı gibi karşı tarafı da güçlendirir. Ne talih ki, iktidar cenahı asgari müştereklerde bir araya gelebilirken muhalefet cenahı, sağdan sola pek çok çeşitliliğe sahip, hepsinin farklı hassasiyetleri ve kırmızı çizgileri var. Muhalefetin tüm unsurlarına sahip çıkmaya çalışan biri olarak, 19 Mart’tan beri muhalefeti eleştirmemek için susmaya gayret ediyorum. Fakat bir konuda artık konuşmak gerek diye düşündüm.
“İmamoğlu mu, Yavaş mı” tartışmaları twitter’da sürekli karşıma çıkıyor. Bunların büyük bir kısmının rejimin propaganda makinesinden çıktığını düşünüyorum. Ama saf ve masum vatan evlatları da bu konuda tartışıp duruyorlar.
Lafı dolandırmadan söyleyeyim: “Ekrem’e oy vermem” diyen Türkçülerle “Mansur’a oy vermem” diyen Kürtleri ve solcuları eşit mesafede şımarık bulurum. Samimi de bulmam. Muhalefete bu kadar mükemmeliyetçi davranma lüksü nereden geliyor? Tayyip Erdoğan’ın sizi daha kaç defa gayya kuyusuna sokup sokup çıkarması gerekiyor? Sizi daha kaç defa ölümü gösterip sıtmaya razı etmesi lazım?
Türk muhalefeti kadar cefa çekmiş çok fazla halk yok dünyada. Güney Amerika’nın çilekeş halklarını sayabiliriz belki. (Ortadoğu’nun, Asya’nın, Afrika’nın demokrasiden nasipsiz gariban halklarını saymıyorum, onlar başka bir kategoride.) Bu kadar cefa çekmiş, sıtkı sıyrılmış bir halkın hâlâ armudun sapı, üzümün çöpü demesi saçmalıktan başka bir şey değildir.
Peki neden böyle?
Yukarıda değindim biraz. Maalesef Türkiye’deki muhalif ve iktidarın seçmen grupları, düşünüş tarzı itibariyle birbirinden farklı. “Maalesef” dedim, normalde üzülecek bir şey değil bu, ancak Türkiye’de bir kesimin 23 yıldır sürekli kazanıp, diğer kesimin sürekli kaybetmesine yol açtığı için tam da “maalesef”lik bir durum. Şu:
AKP-MHP seçmeni, “lidere bağlılık” odaklı, ortak menfaatler için asgari müştereklerde buluşabilen, birbirlerinin farklı yönlerine tahammül edebilen bir seçmen grubudur. Bu, çok olgun oldukları için değil, iktidarı bırakmamak, iktidarda olmanın nimetlerinden vazgeçmemek içindir. AKP’liler MHP’lilerin Atatürk sevgisine ve Türklüğü öne çıkarmasına, MHP’liler ise AKP’lilerin dini söylemlerle konuşup durmasına tahammül ederler.
Böyle şeyler muhalif kesimde azdır. Aslında azımsamıyorum, çünkü muhaliflerin adayı 2023’te %45 oy aldı. Bu, solcuların, milliyetçilerin ve Kürtlerin bir araya gelebileceğini gösteriyor. Ancak seçim kazanmaya yeten bir çoğunluğu sağlamıyor. Türkiye’deki seçim sistemi, %45 alana “sen de yarım cumhurbaşkanı ol” demediği ve ya hep ya hiç mantığıyla çalıştığı için bu %45 bir işe yaramıyor.
Muhaliflerin böyle daha dağınık olmasının sebebi, farklı ideolojilerin güçlü tabanlar sahip olmasıdır. Cumhur İttifakı, sadece kendine milliyetçi ve muhafazakar diyen seçmenleri buluşturmakla seçim kazanabilirken; muhalefet hem milliyetçileri, hem solcuları, hem Kürtleri, hem de ortada kalan siyasetsiz seçmeni bir araya getirmek zorundadır. Cumhur İttifakı seçmeni “muhafazakarlık” bayrağı altında toplanabilirken, muhalefet bu şekilde tek bir kavram altında kolayca toplanamıyor. Sanırım buna en yakın ifade “Atatürkçülük”tür. Gelgelelim muhalefetteki baskın unsurun ne olduğu da belirsizdir. Muhalefet; muhalif milliyetçiler, solcular (sosyal demokratlar ve sosyalistler dahil) ve muhalif Kürtlerden oluşuyor. Üç büyük parça ve üçününün de birbirleriyle az çok kavgası var.Cumhur İttifakı seçmeni de eskiden birbirleriyle kavgalıydı, ancak uzun yıllar iktidarda olmak gibi bir ödüle sahip oldukları için birlik konusunda motive olabilirler. Oysa muhaliflerin yılları hüsran içinde geçti. O yüzden zar zor, adeta birbirlerine katlanarak birleşmek durumundalar. Ve ilk seçim zaferinin ardından, muhalefetin bu üç sacayağı muhtemelen dağılacaktır. Neyse, şu an olumsuz durumlara odaklanmanın kimseye faydası yok.
Öte yandan muhaliflerin eğitim seviyesi daha yüksek, daha kentli bir topluluk. Bu profildeki bir topluluğun, sürünün bir parçası olma isteği azdır. Bu karakterdeki kişiler, isteklerinin önemsenmesini ister.
Kısacası, muhalifler arasındaki bu sürtüşmeler, aslında normaldir. Şu an için bu sürtüşmeler, muhaliflerin küçük bir kısmının kavgası gibi görünüyor. Özellikle 19 Mart’tan sonra, aynı dertlerin mağduru olmak bu kesimleri daha da birleştirdi. Milliyetçilerin de, Kürtlerin de, solcuların ve diğer grupların da liderleri hapiste. Buradan yürümek gerekir.
Muhaliflerin, ülkenin tamamen karanlığa gömülmemesi için bir arada olmaktan başka çareleri yok. Aralarındaki bu kavgalar, okyanus ortasında bir gemi üstündeki üç-beş kişinin “gemiyi kim kullanacak” diye birbirleriyle kavga etmesine benziyor; bunlar birbirlerini döverken, aşağıdan gelen bir düşman gemiyi batırmaya çalışıyor. Birbirleriyle ağız tadıyla kavga edebilmeleri için önce gemiyi sahil-i selamete ulaştırmaları gerekiyor. Bunun da karşılığı, adayın Ekrem İmamoğlu mu Mansur Yavaş mı olduğuna bakmaksızın, seçim günü sabahın 8’inde kalkıp oy kullanmaya gitmektir.
Yorumlar
Yorum Gönder