Eskiden demokrasimiz 10 üzerinden 6 veya 7 idi. Göreceli tabii. Daha az veya daha çok diyen de olacaktır. Fakat kimse 1-2 veya 9-10 puan vermeyecektir eminim. Şimdi söyleyeceklerime Kemalistler kızacaktır, ancak sonuna kadar okurlarsa bana hak vereceklerini düşünüyorum. Kürtler, başörtülüler ve bir kısım solcular ne yazık ki cumhuriyetin biraz kör noktasında kaldılar. Şapkayı önümüze koyalım. PKK’yı ve şeriatçıları savunmuyorum elbette. Fakat Kürt meselesi konusunda kurunun yanında yaşı da yaktık. İsteyen istediğini desin, vicdanım bunu bilir bunu söyler. İşkenceler, köy boşaltmalar, dışkı yedirmeler, bunlar yüz karası olaylar. Eğer her şeyi doğru yaptıysak, o halde Kürtlerin Atatürk ve cumhuriyete mesafeli bakışının sebebi ne? Milyonlarca insan “vatan haini” midir? Ben Kürtlerin Atatürk’e ve cumhuriyete mesafeli bakmasından rahatsızım. Her Kemalist rahatsız olmalıdır. Fakat bunun yolu zorla kafalarına çakmak değil, anlaşarak konuşarak sevdirmektir.
Başörtülü kızlara gelince; bu çocukların herkes gibi okumaya hakları vardı. Biz onları okullara almayarak adeta tarikatların ve şeriatçı partilerin kucağına ittik. Kültürel ve sanatsal faaliyetlerden dışladık. Başörtülü veya dindar bir sanatçı/yazar/tiyatrocu/ressam neredeyse hiç yoktu mesela. Kendilerini dışlanmış hissettiler. Bunu da günümüzde doyasıya suistimal ettiler, hâlâ da ediyorlar. Kendi yaşadıklarının on katını bize yaşatıyorlar, adeta kan kusturarak intikam alıyorlar.Solcular ise neredeyse bütün dünyada olduğu gibi geleneksel baş düşmanımız oldu yıllarca. Soğuk Savaş döneminde batının yarattığı terör ortamında solcular adeta şeytanlaştırıldı. 1920’lerdeki ve 50’lerdeki komünist tevkifatları malum. Solculuk konusundaki propaganda o kadar şiddetliydi ki, bugün bile solculuk, muhafazakar kesim tarafından bir küfür olarak kullanılıyor. Bir sokak röportajında Mansur Yavaş’a bile, sırf CHP’li diye “komünist” denmişti, hatırlarsınız. Sosyalist, komünist, hatta sosyal demokrat fark etmeksizin solcular, on yıllarca ortak düşman oldular. Muhafazakarların, milliyetçilerin, liberallerin ortak düşmanı. “Ortanın solu, Moskova’nın yolu” gibi sloganlarla anıldılar. Eline silah alanları bir kenara ayırayım, onları savunmam, sol mücadele içinde teröre bulaşmadığı halde sırf fikirleri yüzünden hapse girmemiş neredeyse hiç fikir önderi yoktur. Şefik Hüsnü’den Sabahattin Ali’ye, Nazım Hikmet’ten Hikmet Kıvılcımlı’ya, Mihri Belli’den Doğu Perinçek’e, Mehmet Ali Aybar’dan Behice Boran’a, Kemal Türkler’den Yalçın Küçük’e, hapse girmeyen solcu lider veya entelektüel neredeyse yok. Bu başka hangi ideoloji için geçerli?
Cumhuriyet devrimleri çok geç kalmış devrimlerdir. O yüzden apar topar, yeterince sindirilmeden yapılmıştır. Başka memleketlerde 100-200 yıla yayılan inkılaplar (ki olması gereken buydu) bizde 15 yıl içinde yapılmak durumunda kalındı. Bu da ister istemez kusurlu bir demokrasi yaptı bizi. Örneğin sosyal adaletin bugün bile sağlanamamış olması cumhuriyetin eksiklerinden biridir. Bugün hâlâ eğitimin kalitesiz olması, başka bir başarısızlıktır. Tarikatların bugün hâlâ bazı kesimlerce ilgi görmesi, başka bir başarısızlık daha.
Fakat vicdan sahibi kimse burada cumhuriyeti suçlayamaz, zira bu kurumların 50-100 yıl önce değil, yüzlerce yıl öncesinden hayata geçirilmeye başlanması gerekiyordu. Olmadı. Örneğin Anadolu’nun köylerine elektrik meselesi, 1980’lere, hatta 90’lara kadar sürdü. Cumhuriyet ilk yıllarında modern şehirler kurma konusunda irade gösterdiyse de, yüzyıl ortalarından itibaren kontrolsüz iç göçler birbirinden çirkin şehirler yarattı. Üst üste, kıç kıça yaşayan yığınlara çevirdi bizi.
Burada yazının konusu gereği cumhuriyetimizin kusurlu yanlarından bahsediyorum. İyi taraflarına girip konuyu dağıtmayacağım, ancak şunu söylemekle yetineyim: Cumhuriyet her şeyi çözemedi ancak her şeyi çözmek için yolu açtı, kurumları oluşturdu. Fakat bu kurumlar düzgün insanların eline geçmeyince, halkın da eğitim seviyesi olması gerekenin çok çok altında kalınca işler sarpa sardı.
Eski Türkiye'nin kendini onaran bir yapısı vardı. Sistem zaman zaman tökezlerdi, hatta gerilerdi, ama esas gidiş hep ileriye olurdu. Örneğin 70'lerde birbirini öldüren sağcı-solcular, 2000'lerde birlikte çay kahve içebilirdi artık. 50'lerde tutuklanan komünistler, 60'larda meclise parti bile sokmuşlardı. Sistem, eskiden “irticacı” diye dışladığı İslamcıların iktidara gelmesine bile izin vermişti. Her ne kadar partilerini kapatsa da, bu kitlenin bir araya gelip, örgütlenip seslerini duyurmalarını, zaman zaman ülke gündemini işgal etmelerini engellemedi. İslamcılar, partileri aracılığıyla (MNP, MSP, RP, FP vs.) neredeyse her zaman meclise temsilci soktular. İşçi hakları sınırlıydı, 1960’larda genişletildi.
Kısacası, az ve yavaş da olsa, sistem kendi kendini onarıyordu. Bu, özellikle baskının azaldığı dönemlerde geçerliydi. Örneğin özgürlükler anlamında neredeyse bir altın çağ sayılan 60’lı yıllardaki özgürlük ortamında neredeyse her fikir tartışıldı. Eskiden “öcü” olan bazı şeyler normalleşti.
Gelgelelim AKP, bu kusurlu düzeni hallaç pamuğu gibi atarak yok etti. Sistemi paramparça etti, kendini onarma yetisini ortadan kaldırdı. Toplumu ikiye üçe bölecek ne kadar konu varsa hepsini sonuna kadar kurcaladı, yaralara parmak bastı, “biz farklıyız onlar farklı” ayrımını kendi kitlesine kabul ettirmek için her şeyi yaptı, başardı da.
Siyasi yapıyı da mahvetti. Bugün her ideolojik görüşün hem muhalefette hem iktidarda birer temsilci partisi var. Milliyetçiler için MHP ve BBP iktidarda, ZP, İYİP de muhalefette. Ulusalcılardan DSP iktidarın yanında, Memleket Partisi muhalif. Muhafazakarlar ise, başta AKP-MHP olmak üzere iktidarda, fakat bir kısmı Gelecek, DEVA, Saadet, İYİP gibi partileri destekliyor. Liberallerin bile çok azınlık bir kısmı AKP’de kendine yer bulabilirken, çoğunluğu DEVA, LDP hatta CHP gibi partileri destekliyor. Bu kadar parçalanmış bir siyasi yapı normal mi? Eskiden de vardı, 70’lerde Adalet Partisi ile Demokratik Parti ayrımı vardı, 90’larda ANAP-DYP ve CHP-DSP ayrımları vardı. Fakat o zamanlarda bugünkü gibi tek parti iktidarı olmadığı için bugünkü durumla kıyaslanamaz.
Şimdi demokrasiyi onarmak için taa 70'ler seviyesinden, belki daha geriden başlayacağız. Zira "kusurlu demokrasi"den "ölü demokrasi"ye geçiş yaptık. Bunda, 50 yaşına kadar ağzına demokrasi ve liberalizm kelimesini almamış adamların birer "Liberal demokrat" olacağına inanan AKP liberallerinin de payı büyük. Bu arkadaşlar mükemmel bir demokrasi kurmak kastıyla bu yola girmişlerdi. Fakat Türkiye’de her şey kitapta yazdığı gibi gerçekleşmiyor. Güya “Kemalizmi aşmak” saikiyle bizi soktukları bu yolda artık bugün Kemalizm bizim için bir ütopyaya dönüştü. Bu kadar korkarak yaşamadığımız, yeterince eğlenebildiğimiz, neredeyse her fikrin tartışılabildiği o 90’lar ve 2000’ler, bugünden bakınca tüm yolsuzluklarına ve krizlerine rağmen neredeyse cennet gibi görünüyor. Puanlarsam; 6.5/10 olan demokrasimiz, 0.5/10 seviyesine kadar düştü. O 0.5 da sadece seçimler devam ediyor diyedir.
Atatürk'ü dışlayan bütün ideolojilere mesafeli oluşumun başlıca sebebi AKP liberalleri ve solcularıdır. Olmuyor işte, Atatürk'ü dışlayınca olmuyor. Bu coğrafyada bütün modern şeylerin hayatiyetinin teminatı Atatürk'tür. Bu tarihi bir gerçekliktir. 1923’e geri dönebilseydik, Atatürk’ü tarihten silip başka bir yola girmiş olsaydık durum belki farklı olabilirdi, ancak öyle olmadı. Bu 100 yıllık süreçte Kemalizm, ülkedeki bütün modern kurumların ve yapıların garantörü olduğunu gösterdi. “Kemalizmi aşmak” gibi fiyakalı lafların sihrine kapılıp halkı da bugünkü karanlığa sürükleyen solcu ve liberaller gerçeğe uyanmış mıdır bilmiyorum. Biz önce bir Kemalizmin seviyesine çıkabilelim de, aşmasına sonra bakarız. Halk Afganistan şartlarında yaşarken, demokrasiyi Fransa şartlarına çıkarmaya çalışmanın bedelini, 23 yıllık bir AKP iktidarına maruz kalarak ödemiş olduk, hâlâ da ödüyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder