İshak Reyna’nın 2024 sonunda çıkan kitabı Kitapların Yolculuğu’nu gazetenin kitap ekinde görür görmez listeme almıştım. Fakat okumak bugünlere kaldı. Hayatının otuzdan fazla yılını editörlüğe ve kitaplara adamış bir üstaddan böylesine dolu bir kitap okumak, kitapların neredeyse hiç anlatılmayan öte taraflarını merak edenler için çok anlamlı.
Yıllardır kitap piyasasını, ortaya çıkan tartışmaları (telif davaları, intihaller, transferler, yeni yorumlar vs.), bu alandaki yeni oluşumları, yeni yayınevlerini takip ederim. Gazetelerin kitap eklerini her hafta veya her ay almaya çalışırım. Kitap merkezli yayın yapan siteleri de bilirim. Yayıncılığın mutfağında da az buçuk bulundum. O yüzden kitapta anlatılan şeylere az buçuk aşinaydım. Fakat yine de bilmediğim şeylerin oranı, bilmediklerimden daha fazlaydı.
Türkiye son 8-10 yıldır kültürel olarak bir çölleşme yaşıyor. Güncel siyasetin hayatımızın tam ortasını işgal etmesiyle birlikte, başta kitaplar olmak üzere kültürel neredeyse tüm faaliyet ve ürünler, bir azınlığın kendi arasında konuşup durduğu meşgalelere dönmeye yüz tuttu. Bunlar artık gerçek hayatlarımızda eskisi kadar yer kaplayamıyor. Siyasetin gündemimizi ele geçirmesinin yanında, geçim dertlerimiz de eklenince bu durum doğal.
Bu olan bitenler, belki sayısal olarak o kadar da ağır somut sonuçlar doğurmuyor. Yani örneğin kitap satışlarında facia denecek kadar düşüşler yok. Ancak kitabın ve kitaba dair meselelerin, gündelik hayatımızda konuştuğumuz, kafaya taktığımız şeyler olmaktan çıkmaya, hatta artık bunların birer lükse dönüşmeye başladığını kimse inkar edemez.
Ben toplumsal ve kültürel meselelerin, siyasi meselelerden soyutlanarak ele alınmasını son derece saçma, yanlış, hatta aptalca bulan birisiyim. Siyaset baştan ayağa bütün hayatımızı etkilerken, toplumsal sorunları aldığımız zaman konu siyasete sıçrayınca “siyaset yapmayalım lütfen” demeyi entelektüel bir ahlaksızlık olarak görürüm. Bu konuya “editörlük zor zanaattir mirim” gibi beylik laflarla değil de bu toplumsal gerçekleri hatırlatarak girişim bu yüzdendir.
İshak Reyna bu kitabında otuz küsur yıllık mesleki tecrübesinden damıttığı birikimi sunuyor. YKY, İş Kültür, Can gibi en büyük yayınevlerinin etrafında şekillene bu kariyere Reyna bir de Bilgi ve Okan Üniversitelerinde verdiği derslerle akademik bir tecrübe de eklemiş. Haliyle neler yazdığını son derece önemseyerek okuyorsunuz.
Yazar, bir kitabı oluşturan süreci baştan sona anlatıyor. Kitabın kağıdının hammaddesi olan selülozdan başlayarak, kitabın dizilişine, formalar halinde basılışına, kapağın giydirilişine, rafa çıkıp satılışına, yazarla/çevirmenle yapılan sözleşmelere, kitabın pazarlanmasına kadar bütün serencamı anlatıyor. Kitap, ilgilisi için bir ders kitabı görünümünde olsa da, bunun sadece görüntüde olduğunu okurken anlıyorsunuz. Zira kitabî bilgiyle örülen kitabın hemen her başlığında yazar tecrübelerini de paylaşıyor. Bu tecrübeler arasında magazinel sayılacak bazı bilgilere de rastlıyoruz. Öyle ki bunları Reyna anlatmasa belki hiçbir zaman bilemeyecektik.
İlk bölümde bir kitabın fiziksel olarak oluşumu tüm detaylarıyla anlatılıyor. İkinci bölüm editörlük mesleğiyle ilgili. Bu bölüm kitabın esas bölümüdür. Çocuk kitapları, edebiyat kitapları, tarih, psikoloji gibi kurgu-dışı kitaplar, çeviri kitaplar ve bunların editörlüğü hakkında bilgi veriliyor. Üçüncü bölümde ise (kitapta dördüncü), kitabın tanıtımı, pazarlanması ve satışı konusundaki meseleler işleniyor.
Tüm bu bölümlerin içinde ülkemizdeki kitap ve yayıncılık dünyasına dair tartışmalara yer verilmiş. Örneğin çeviri kitaplarda yaşanan çeviriye dair sorunlar, yapay zekanın mesleğe olan etkileri, çocuk ve gençlik kitaplarının niteliği ve sınırları, Türkiye’deki kitap satışının düşük olması, aynı şekilde kitapların pahalı olması, klasik kitapların basımı, yayıncılığın mahallelere bölünmesi gibi konular.
Yazarın ılımlı bir üslupla yazdığı ortada. Bu yüzden yayıncılık dünyasını ilgilendiren bazı konularda ya hiç konuşmamış ya da hafiften değinip geçmiş. Bu da bir tercih tabii, ancak ben mesela bazı şeyleri bu kitaptan beklerdim. Örneğin, yazarın büyük yayınevlerinin tekeller oluşturarak küçük ve orta ölçekli yayınevlerine isteyerek veya istemeyerek zarar verdiği konusunda bir şeyler yazmasını, çevirmen ve editör gibi kitap emekçilerinin hakları konusunda daha net konuşmasını, dağıtımcıların yayınevlerine verdikleri ödeme vadesinin 6 ay gibi çok uzun bir süre olması ve siyasi iradenin kitap piyasasına vurduğu darbenin vahameti konusunda daha açık yazmasını beklerdim. Herkesin bakışı farklı tabi.
Büyük yayınevlerinin tekelleşmesi konusunda kast ettiğim şey, özellikle klasikler gibi telifsiz kitapların bu yayınevleri tarafından basılmasıdır. Denilecek ki halktan talep varsa girilmesin mi? Evet girilsin, serbest piyasa kuralları, yapacak bir şey yok. Ayrıca sadece büyük yayınevlerini de suçlamıyorum. Ancak işin öbür tarafında, pazar payı çok küçük olan, her krizden en fazla etkilenen küçük ve orta ölçekli yayınevlerinin de ayakta durması meselesi var. Bunların zaten az ürünü varken, büyük yayınevleri ise her şekilde kendilerini döndürebiliyorken, gönül ister ki klasikleri bırakalım da küçük ve orta ölçekli yayınevleri bassın ve onlar da ayakta kalsın. Unutmayalım ki Türkiye’de on binlerce kitap emekçisi var ve 5-10 büyük yayınevi bunların hepsini istihdam edemez. Ve bu insanların da hem kendilerini manen tatmin eden bu işi yapmaları ve ayrıca eve ekmek götürmeleri gerekiyor.
Ancak mevcut ekonomik düzen tüm sektörlerde empatiyi dışlıyor, bu rekabet bu kadar vahşi olmak zorunda değil. Gel gör ki ekonomi politikalarımız ortada. En büyük şirketler bile yarın başlarına ne gelebileceğini bilmiyor. Bu yüzden herhangi bir aktörü parmakla işaret ederek suçlamak da zor. Ekonomimiz bilgiyi değil de itaati ve sadakati esas kılanlar tarafından akıldışı ve bilimdışı yöntemlerle yönetildikçe bu işler böyle kalmaya devam edecektir. Herkes, her sektör, her balık ağlıyor, ama küçük balıklar daha çok ağlıyor. Bu yaraları bir gün sarmaya başlayacağız elbette, ama ne zaman?
Kitapların Yolculuğu beni sadece bilgi yönünden doyurmadı, ister istemez böyle sorgulamalara da sevk etti.
Yorumlar
Yorum Gönder