Türkiye 19 Mart’tan itibaren apayrı bir gerçekliğin içine girdi. Bugün Türk demokrasisinin neredeyse tüm teamülleri yıkılmış durumda. Meclisin bir fonksiyonu kalmadı. Kuvvetler ayrılığı yok edildi. Tüm devlet kurumları iktidara hizmet eder hale geldi. İktidarı denetleyen hiçbir mekanizma yok. Muhalefetin bir etki gücü yok. Toplumsal muhalefet ise, bir tweet yüzünden yapılan keyfi gözaltılarla, muhalif medyaya RTÜK cezalarıyla, sokağın terörle eşitlenmesiyle yok edildi. İktidar ile muhalefet partileri arasındaki söylemlerde bazı sınırlar olurdu, “o kadar da değil” denecek sınırlar. Şimdi o sınırlar da kalktı. Montaj videolarla bizzat cumhurbaşkanı mitinglerde muhalefete iftira atıyor. Camide miting yapıldığını gördük. Hocalar vaizler kürsüleri AKP propagandası için kullanıyor. Okullara tarikat dernekleri, Ülkü Ocakları gibi oluşumlar gelip çocukların beyinlerine “değerler eğitimi” adı altında bir şeyler sokuyorlar. Hülasa, bundan 60 yıl önce bir yazar Türk demokrasisi hakkında bir distopya yazsaydı, aklına her ne gelecekse hepsini yaşadık, yaşıyoruz.
Bu cendereden elbette çıkacağız. Türk tarihi, Afgan tarihi, Irak tarihi gibi değildir. Bizde kötülerin cezalandırılma, iyilerin kazanma oranları daha yüksektir.Ben, bizi bu cendereden çıkaracak muhalefetin ancak birleştikçe kazanabileceğini düşünüyorum. Öbür türlüsü matematiksel olarak mümkün değil zaten. Karşıda %50'yi öyle veya böyle toplayabilen bir blok varken, bölünmüş muhalefet sadece bu iktidarın ömrünü uzatmaya yarar. Ancak CHP 2023 fiyaskosundan, diğer muhalefet de 2024 fiyaskosundan ders almalı ve bu ittifak ona göre tanzim edilmeli.
Şöyle ki;
2023'te, her partiye 2'şer bakanlık, 10'ar milletvekilliği, 1'er cumhurbaşkanı yardımcılığı (toplam 7 cb yrd.) verildi. Bu kadar kafa yoran, bu kadar saçma sapan bir projeye o zaman el-mahkum destek verdik. Denize düşen yılana sarılır. 2024'te ise CHP dışındaki muhalefet, seçime ittifaksız girmenin bedelini, çok büyük oy kaybederek veya hiçbir belediye kazanamayarak ödedi. Şayet ittifak yapsalardı, birkaç il belediyesi daha AKP-MHP’den alınabilir, onların da belediyesi olurdu. 2024 seçimi gösterdi ki, partiler ittifak yapamadığı zaman halk kendi ittifakını kendisi yapıyor.
Bu iki seçim tecrübesinin ışığında durum biraz daha netleşiyor: Ne 2023'teki gibi kaotik bir ittifak planıyla, ne de 2024'teki gibi ittifaksız girilmeli seçime. Muhalefet ittifakın bir şekilde yolunu bulmalı. Öte yandan ittifaksız girmek her halükarda CHP'ye yarar. Çünkü bu parti en fazla birkaç sandalye kaybeder, o kadar. Ama diğer partiler hiçbir şey kazanamayabilir.
Bu arada ittifakın sadece CHP ile yapılmasını kast etmiyorum. Mesela Türkiye'nin şu anki siyasi ortamında İYİP ve ZP gibi iki partinin aynı anda yer almasının hiçbir makul tarafı yok. Bu konuyu açtığımda iki partinin üyeleri de "Ne alaka, biz birbirimizden çok farklıyız" diyorlar. Sanki CHP ile birleşin demişim gibi davranıyorlar. Bir de dışarıdan nasıl göründüklerine baksalar keşke. Bu iki parti, 90'lardaki DYP-ANAP ikiliği gibi bir görüntü veriyor. Evet ZP ile CHP birleşemez, çünkü iki farklı renkte partiler. Ama ZP ile İYİP arasında renk farkı bile yok, sadece ton farkı var.
Bu partilerin birleşme ihtimalini yine de çok düşük görüyorum. Çünkü Türk siyasetinde kimse koltuğunu, başkanlık payesini kolay kolay bırakıp başka partiye katılmaz. O yüzden bu birleşme gerçekleşirse bir mucize olur. Ancak madem ki iki parti de diğerine katılma konusunda isteksiz, o halde bir seçim ittifakı da yapabilirler. Bu daha muhtemel görünüyor. Birkaç aydır süregelen anketlere göre iki parti de barajı geçemiyor. Birleştikleri takdirde %15-20'leri bile zorlayabilecekken, şu halde ikisi de %5'er-6'şar oyla barajaltı kalıyor. Seçim sath-ı mailine girilene kadar bu köprünün altından daha çok su akar elbette. Ancak bugünkü tabloda bu partilerin meclise vekil sokabilmesi için 2023’te olduğu gibi CHP ile bir ittifak bile yapmaları gerekebilir. Ancak yine de CHP’den ziyade, iki partinin kendi aralarında ve bunlara eklenecek bir iki küçük partiyle birlikte bir ittifak yapma ihtimalleri bana daha yüksek geliyor.
Bu arada CHP'nin iyi yaptığı bir şeyden söz etmek gerek: Muhalefetin diğer unsurlarıyla doğrudan çatışmıyor. Diğer partiler zaman zaman AKP ile birlikte CHP'ye de çatıyor. Genel başkanlar veya partilerin ileri gelenleri tarafından. CHP'de ise genel başkan veya partinin ileri gelenleri bu işlere girmiyor, cevap vermiyor. Kapıyı herkese açık tutuyor. Tek tük istisnalar olabilir. Ayrıca sosyal medyadaki CHP'lilerden bahsetmiyorum, parti yöneticilerini kast ediyorum. Halk konuşur, herkesin ağzını büzemezsin. CHP’nin tek bir hedefi var: AKP-MHP. Parti, muhalefete karşı bu yumuşak tutumunun meyvelerini hep topluyor. Sözgelimi, Muharrem İnce'nin CHP'ye söylediklerine aynı sertlikte CHP de cevap veriyor olsaydı, iki parti arasında bir dalaş devam etseydi, bugün Muharrem İnce'nin CHP'ye dönüşünü konuşamazdık bile. CHP’nin hedef tahtasına sadece AKP-MHP’yi oturtmasının en büyük somut meyvesi ise 2024 seçimi oldu. Diğer muhalefet partileri yanlış bir strateji kurdular, parsayı CHP toplamış oldu.
Bu birleşmenin sınırlarına dair şu eklemeyi de yapayım: Bizler bazı hamlelerden beklentilerimizi iyi ayarlayamadığımız için, sonuç beklediğimiz gibi çıkmayınca köprüleri atma yoluna gideriz. Halbuki beklentiyi daha başta makul bir seviyede tutarsak sonunda mutlu olma ihtimalimiz daha yüksektir. Yazdığım konuştuğum her yerde bahsettiğim bu birleşmeden kastım, elbette ki geçici ve mecburi bir birleşmedir. Aşırı iyi niyetli, hayat pembe gözlüklerle bakan bir saftirik değilim. Bu partilerin ilanihaye birleşmeleri mümkün olmadığını biliyorum. Her ülkede bir merkez sağ, bir merkez sol olmak üzere iki ana damar olur. CHP sosyal demokrat ve seküler köklere dayalıdır, ZP ve İYİP ise milliyetçi, sağ, Ülkücü kökenden gelir. Kısacası tam anlamıyla bir birleşmeden, birbirimize karışıp gitmekten bahsetmiyorum. Fikir ayrılıklarımız elbette olacaktır, Atatürkçülükten, milliyetçilikten anladığımız şeyler farklı olabilir, ekonomiye farklı bakabiliriz, ülkenin sorunlarına dair önceliklerimiz farklı olabilir, bu böyle oldu diye karşı taraf kötü olmaz. AKP demokrasi kültürünü o kadar yok etti ki, 10 fikirden 8’inde aynı düşünüp 2’sinde farklı düşünenler bile birbirlerinden kopuyorlar. Oysa bunlar demokrasinin güzel tarafıdır. Namık Kemal’in söylediği doğrudur:
“Bârika-i hakikat,
müsademe-i efkardan doğar.”
(Hakikat ışığı, fikirlerin çarpışmasından doğar.)
Yorumlar
Yorum Gönder