Benim gibi, politikayla siyasetin kesiştiği alanda bulunmayı sevenler için çok keyifli bir film Bomb Scared. (Orijinal adı: Fe de Etarras.) Fazlasıyla iyi bir filmle geldim. Bu yazıya birkaç dakikanızı ayırıp filmi izlerseniz bana teşekkür edersiniz. Ve sonra dertli bir mizacınız varsa, “Neden böyle filmler bizim memleketimizde de çekilmez ki?” diye dertlenirsiniz.
Politik figürlerin gittikçe güçlenmeleriyle sanat da politikadan giderek uzaklaştı, kendi başına, sanki bağımsız bir alan gibi var olmaya çalıştı. Bunu bizim gibi politikadan hep eza çekmiş ülkeler daha çok hissediyor. Örneğin televizyonda komedi programı kalmadı, kalanlarda da politik eleştirinin P’si yok. Tabii dünyada son on yılda politikanın kişisel hayatı gittikçe daha çok sıkıştırmasıyla politika sanatta da daha çok yer almaya başladı. Bu iyi bir şey. Çünkü politika a’dan z’ye her şeyi etkileyen bir güç. Biz bu etkiyi ancak iktidar değiştikten sonra hissedebileceğiz. Tilkinin kırk hikayesi varmış, kırkı da tavuk üzerineymiş. Ben de en alakasız şeylerde bile hayalimdeki hür ve müreffeh Türkiye’yi arıyorum işte…
Başkalarından görerek veya bir yerlerden okuyarak değil de, tamamen kendim bulduğum filmler daha çok hoşuma gider. Aslında bu iş riskli, çünkü bir yanda kaliteli olduğu konusunda herkesin ittifak ettiği klasik filmler varken, bu hiç bilinmeyen, yorum bile yazılmayan filmlerin kötü çıkma ihtimali hayli yüksek. Netflix’te gezinirken öylesine buluverdiğim Bomb Scared öyle tereddütle açtığım filmlerden biriydi. Ancak daha ilk dakikalardan itibaren güvenli bir limanda olduğumu, iyi bir komedi filmi izlediğimi hissettim. Nerde zekice esprilerle örülmüş bir komedi varsa orda varım; nerde osuruk komedisi, nerde şive komedisi varsa orda yokum.
Filmin konusu Basklarla İspanyollar arasındaki tarihsel anlaşmazlık. Filmi anlamak için bu konuyu kısaca bilmek gerekiyor. Basklar, İspanya’nın kuzeyinde yaşayan 2,5 milyonluk farklı bir etnik kimlik. Dilleri de kültürleri de bayrakları da farklı. Tıpkı Katalanlar gibi İspanya’dan uzun yıllar bağımsızlık istemelerine rağmen bunu elde edemediler. ETA adında bir terör örgütleri vardı. 1959’dan 2011’e kadar Bask yurdunun bağımsızlığı için mücadele eden bu silahlı örgüt, bu süreçte 850 civarı insanın ölümüne yol açtı. Neticede Basklar bağımsız olamadı, ancak geniş çaplı bir özekliğe kavuştular. ETA da 2011’de silah bıraktı, 2017’de de tamamen dağıldı. Basklarla ilgili bilinmesi gereken en önemli şeylerden biri de, kendilerinin İspanyol olmayı şiddetle reddettikleridir. ETA mensubu ileri gelenleri ise İspanyol olmaktan adeta nefret eder. Film bu tema üzerine kurulu olduğu için bu bilgiler önemli.
Gelelim filme.
Yıl 2010. (Yani dünyanın son güzel yıllarından biri.) Güney Afrika’da Dünya Kupası düzenleniyor. ETA mensubu 4 kişinin hayatını izliyoruz. Bunlardan biri tecrübeli, lider karakterli bir adam; ikisi daha az tecrübeli ve sevgili olup olmadıklarına kendileri de karar verememiş bir çift, bir de hikayedeki komedi unsurunu ateşlemesi için yerleştirilmiş, görevini de çok iyi yapmış aptal ve heyecanlı bir genç.
Kahramanlarımız bir terör eylemi için üstlerinden telefon beklerler. Bu telefon gelene kadar kendilerini gizlemek, dikkat çekmemek zorundadırlar. İsmi açıklanmayan bir İspanyol şehrinde, bir apartman dairesinde kalıyorlar. Ancak devam eden dünya kupasında İspanya favorilerdendir, her geçen gün kupaya daha da yaklaşıyordur. Bundan dolayı şehirde apartmanlarda herkes İspanya bayrağı asmıştır. Herkes kupa coşkusu içindeyken, bu karakterler de dikkat çekmemek için, hiç sevmedikleri İspanya’nın başarısı için heyecanlı görünmek zorundadırlar.
| Bayrak sahnesi |
Dikkat çekmemek için yaptıkları arasında komşunun küvetini yenilemek, başka bir daireye duvar örmek gibi işler de bulunur. Çünkü kendilerini “tadilat” ustası olarak tanıtmışlardır. İspanya devletinden nefret ettikleri için, bu devletin herhangi bir başarısına katlanamazlar. O yüzden Dünya Kupası maçlarında daima İspanya’nın rakibini tutuyorlardır. Ama alt katlarındaki İspanyol milliyetçisi adamın dikkatini çekmemek için onunla birlikte İspanya maçını izlemek, evlerine hiç sevmedikleri İspanyol bayrağını asmak zorunda kalmışlardır. Neticede bilindiği gibi İspanya, Dünya Kupası’nı kazanmaya kadar gidecektir.
Zor beğenen biri olarak, filme çok güldüğümü söyleyeyim. Oldukça fazla komedi unsuru var. Komediyi yaratmak için çok uygun bir malzeme seçilmiş, Basklarla İspanyollar arasındaki gerginlikten çok ürün çıkarmışlar. Özellikle bayrak sahnelerine epey kahkaha attım. Hiç sevmedikleri o bayrağı, dikkat çekmemek için asmaları, bayrağın devasa bir boyutta çıkması, bir de üstüne İspanyol milliyetçilerin kullandığı “boğa”lı bayraktan almış olmaları vs. zekiceydi. Yetmezmiş gibi, bayrağı astıklarında, alt katta camı bayraktan dolayı kapanan milliyetçi adamın duyduğu o “milli gurur” bakışı mükemmeldi. Tek bir kelime bile söylemeden izleyiciyi güldürmek ayrı bir yetenek.
Böyle filmleri politik olgunluğa erişmiş halklar çekebilir ancak. İnsan hayatında olgunluğun en önemli kriterlerinden biri, kendiyle dalga geçebilmektir. Bu toplumlar için de geçerli. Bir toplum kendi sorunlarıyla dalga geçebilme seviyesine geldiyse olgunlaşmış demektir. İspanyollar bu seviyeye gelmişler. Ancak biz bundan çok çok uzağız. Çünkü bu olgunluğa erişmiş olmak için toplumsal sorunlarımızın en azından büyük bir kısmının çözülmesi gerekir. Biz ise don lastiği gibi, çekince uzayan bırakınca küçülen bir ülke olduğumuz için o seviyeye daha çok var. Bu film bize uyarlanarak çekilseydi, ülkede tansiyon çok yükselirdi. Filmden alacağınız keyfi düşürmemek için filmle Türkiye sorunları arasında bir bağ kurmadan yazıyorum bu yazıyı.
Biz Türkler, fay hatlarının üzerinde oturup da fay hatları hiç yokmuş gibi yaşarız. Aynı şekilde yığınla toplumsal sorunumuz varken bunlar da hiç yokmuş gibi yaparız ve aptal saptal gündemlerle vakit öldürürüz. Sorunlar öylece dururken biz de, bu gerçek ve mecaz anlamdaki fay hatlarının üzerinde oturmanın verdiği tedirgin edici rahatlıkla ömrümüzü harcarız. Böyle bir ülkenin vatandaşı olarak bu filmi gıptayla, hezar kere gıptayla izledim. Bizim durumumuzda olan her halk da bu filmi böyle izleyecektir.
ÖNERİ: Filmin arkasından “Y Viva Espana” yani “Yaşasın İspanya” şarkısını (Imca Marina'dan) dinleyebilirsiniz. Bir de filmle ilgisi yok ama İspanyol ruhunu anlamak için o ülkede büyükelçilik etmiş olan Yahya Kemal’in “Endülüs’te Raks” şiirini de okuyun.
“Zil, şal ve gül. Bu
bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs
üç defa kırmızı...
Her rengi istemez
gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.”
Yorumlar
Yorum Gönder