"AZİZ BEY HADİSESİ"

Ayfer Tunç’un Aziz Bey Hadisesi adlı küçük romanında yaptığı şey, dokunaklı ve etkili bir hikaye anlatmak değildir sadece. O bu kitapla birlikte Türk edebiyatına güçlü bir karakter hediye etmiştir. Aziz Bey, sizin benim kadar gerçek, sizin benim kadar kıybetbilmez, sizin benim kadar şöhret sarhoşudur. Kitabın girişine “Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır” yazsa, gerçekten tarihte Aziz Bey diye birisinin var olduğu anlatılsa, buna inanmayacak yoktur.

Hikaye Aziz Bey’in Zeki’nin meyhanesinde dayak yemesiyle başlıyor. Aziz Bey’in yaşlı bir tamburi, Zeki’nin ise daha genç bir meyhaneci olduğunu öğreniyoruz. Hal böyle olunca genç biri tarafından dövülen emektar ve yaşlı tamburi Aziz Bey’e acıyarak giriyoruz hikayeye. Fakat akıp giden sayfaların ardından kime üzüleceğimize şaşırıyoruz.

Serbest bir karaktere sahip Aziz Bey, gençliğinde herkesin gittiği yollardan gitmeyi beceremez. Okumaz, girdiği işlerde de doğru düzgün çalışamaz. Hiçbiri onun hüviyetine uygun değildir. Dikiş tutturamaz. Evde babası tarafından bu sebeple sürekli tahkir edilir.

Derken bir güne eve bir tambur girer. Aziz Bey’in kalbine de bir aşk. Aziz Bey tamburla giderek yakınlaşır. Öte yandan Maryam adındaki kıza da aşık olur. Birlikte orda burda gönüllerince eğlenirler. İki aşık sevgili gibi.

Maryam, adından da anlaşılacağı gibi bu toprakların gülü değildir. Beyrutludur. Günün birinde, bu delidolu aşk iyice olgunlaşmaya başlamışken, Maryam ailesiyle birlikte Beyrut’a döner. Maryam’ı ayrılırken yeterince üzgün bulamayan genç ve yakışıklı Aziz Bey’in dünyası başına yıkılır.

Sonra Maryam’dan uzunca bir mektup alır Aziz Bey. Kendine gelir. Mektuplaşmaya başlar sevgilisiyle. Bu arada evde de işler kötü gidince, bavulunu toplayıp Beyrut’a gitmeye karar verir. Binbir zor şartın içinde, gemilerde eleman olarak çalışarak kendini Lübnan’a atar. Hiç tanımadığı, dilini bilmediği, “ölüyorum” dese derdini anlatamayacağı bu topraklarda çaresizlik içinde dolaşır. Maryam’ı sonunda bulur.

Fakat Maryam’ın karşısında, o İstanbul’daki yakışıklı cengaver değil; aciz, ne dil ne yol bilen, parasız bir genç adam duruyordur. Sokağa atılmış bir yavru köpek gibi. Aşkın sihri ortadan kayboluverir.

Arkasından Aziz Bey için perişanlık dönemi başlar. Tam yok oluşa sürüklenirken, yanında götürdüğü tambur onun hayatını kurtarır. O artık Tamburi Aziz Bey’dir. Beyrut pavyonlarında zengin Arap erkeklerini eğlendirir.

Hikayenin devamında inişli çıkışlı bir serüven vardır. Daha fazla anlatmayacağım.

Ayfer Tunç’un mükemmel bir yazar olduğunu anlamak için şu kısacık roman bile yetecektir diye düşünüyorum. Tanrısal bir bakış açısıyla kaleme aldığı bu romanda sizi neredeyse tek bir satır bile koparmadan sonuna kadar götürebiliyor. Çoğu romanda yazarların yorulduğu, dolgu olsun diye yazıverdiği yerler vardır, bir an önce atlayıp geçmek istersiniz, Ayfer Tunç’un metninde böyle bir şey yok. Yazar her satırı adeta yaşayarak yazmış, gereksiz ne varsa tıraşlamış. Sanki yazarken karşı koltukta Aziz Bey’in kendisi de oturuyormuş gibi.

Ayfer Tunç, Türk edebiyatının yüz aklarından biri.

Yorumlar