Bu aralar Yeşilçam’da keşfe çıktım. İzlediğim filmler hakkında kısa notlar yazacağım. İlk izlediğim film bu değildi ama ilk yazmak istediğim bu oldu.
Namuslu, bugünün jargonuyla konuşursak, tam bir “çürümüş toplum” filmidir. Namuslu, dürüst bir memur olan Ali Rıza, bu dürüstlüğü ve saflığı sebebiyle hep horlanır. Eşi yüzüne bakmaz, yatağına almaz. Çocuğu lafını dinlemez. İşyerindeki arkadaşları ona saygı duymaz.
Derken bir gün çalıştığı dairedeki memurların maaşlarını bankaya taşırken soyulur. Çok yüksek bir paradır kaybettiği. Daireye döndüğünde arkadaşları ona ima dolu hareketlerle saygı göstermeye başlar. Düne kadar yüzüne bakmayan tipler artık onun etrafında dönmeye başlamıştır. Evde karısı onu tekrar yatağına alır, seksi kıyafetleriyle onu tahrik eder. İşyerinde arkadaşları etrafında koşmaya başlar. Âmirleri bile bu işi soruşturmak yerine üstüne yatmış, hatta onu terfi ettirmiştir. Hepsinin amacı ortaktır: Ali Rıza’nın cukkaladığını sandıkları paradan kendilerine bir pay koparmak. Bir de bu kadar büyük bir suça bulaşma cesaretini gösterdiği için ona ayrı bir saygı duyarlar. Ne de olsa kimse kolay kolay böyle bir işe kalkışamaz. Hani herkesin yapmak istediği ama korkudan yapamadığı, suç sayılan eylemleri yapan kişilere duyulan gizli bir hayranlık vardır ya, öyle bir şey.
Namuslu bana şu gerçeği hatırlattı: Bizim toplumumuzda küçük hırsızdan nefret edilir, ama büyük hırsıza saygı duyulur. Halk dalkavukluğunu ve toksik pozitifliği bırakalım, bu olgu çok eskiden beri vardır: Küçük hırsızdan, yani 3-5 bin lira çalan hırsızdan tiksinti duyulur, milyonla götürene ise “vay be” çekilir. Hatta durumuna göre ondan korkulabilir. Bu durum 1880 yılında ölen Ziya Paşa’nın bir şiirine bile yansımıştır. Şöyle der:
“Milyonla çalan
mesned-i izzette ser-efrâz
Birkaç kuruşu
mürtekibin câyı kürektir.”
Yani;
“Milyonla çalan adam izzetle başı dik dolaşırken
Birkaç kuruş çalmış adama kürek cezası verilir.”
Filmi izlerken bu mısraları hatırladım. Ne yazık ki biz, ahlaki ilkelere dayalı bir toplumsal sözleşmeye sahip değiliz. Aksine, “yap ama belli etme” gibi bir anlayışımız vardır. Çeşme başında oturan büyükler sürekli bize “cambaza bak” diyerek cüzdanımızı boşaltır. Aynı büyükler, din ve milliyet sosuna bulanmış o efsunlu sözlerle bizi büyülerken, arka tarafta makamlarını tahkim etmekte, kasalarını doldurmaktadır. Ve halkımız, yolsuzluk yapanları koltuğundan indirip rezil rüsva etmek yerine “Bu adam bizden mi onlardan mı” hesabı yapar. “Çalıyor ama çalışıyor” lafı da, “Başkası gelse o da çalacak, bu en azından bizim adam” lafı da bizim topraklarımızdan çıkmıştır.
Bu ülkede kimliğe dayalı korkuları kullanarak halkı inandıramayacağınız hiçbir yalan yoktur. Halkı “bakın onlar gelirse böyle olur” türünden sahte tehditlerle oyalarken, öte taraftan parsayı toplarlar. Halkın parasını, yedi sülalelerine yetecek kadar yağma ederler. Zavallı halkımız da, yedi düvele meydan okuduğumuzu falan zanneder. Zengine mal mülk, para pul; fakire vatan-millet masalları. Böyle bir düzeni değiştirmek şöyle dursun, bir de devam etmesi için canla başla mücadele eden bir toplum çürümüş değil de nedir?
Hangi sağlıklı toplumda halkın parasını soymak yüz kızartıcı bir suç değildir? Hangi sağlıklı toplumda güçsüz hırsız dövülürken güçlü hırsızdan korkulur? Hangi sağlıklı toplumda din ve millet palavraları bizdeki kadar alıcı bulur?
Bizim toplumumuz ne yazık ki dürüst ve namuslu adamı da yeterince ödüllendirmez. Filmdeki Ali Rıza karakteri gibi. Bu iş sadece iyi insanlara kalır. İslam’da “farz-ı kifaye” kavramı var, sadece bir kısım insan yapınca diğerlerinden de sorumluluğun kalkacağı bir ameliye. İyi insanlara saygı göstermek bir nevi farz-ı kifayeye dönüştü. Bu işi sırtlanmak, Allah’ın hikmetiyle bir şekilde iyi kalabilmiş insanlara düşüyor.
Dürüst insana bir gıcıklık duyulur burada. Okul hayatında, hiç kopya çekmeyen, derslerine çok çalışıp hakkıyla kazanan öğrenciye “inek” denerek küçümsenmeye çalışılır. Aynısını iş hayatında yapana da “yağcı” falan denir. Böyle dürüst ve çalışkan insanların ortalamayı yükseltmesi diğerleri için rahatsız edicidir. Filmde bu gerçeğin bir yansımasını görüyoruz.
Burada elbette “herkes kötüdür” diye bir şey söylemiyorum. Böyle bir şeyi savunacak kadar aptal değilim. Hiçbir toplum tamamen iyi veya tamamen kötü olamaz. İyiler de kötüler de çoktur. Bizde de böyle. Fakat etki gücüne bakınca, iyilerin mi kötülerin mi daha güçlü olduğu konusunda kafam eskisinden daha net. Kötüler belki sayıca azdırlar ama iyilerden daha cesur oldukları için onların dediği daha çok olur. Sanırım şöyle bir soru sorunca daha ikna edici olacağım:
Bugün iyiler mi daha rahat ve güvende hissediyor, yoksa kötüler mi?
Dersine çalışarak, sınavlarını geçerek, bir işte dürüstçe ekmeğini kazanarak, edep ve nezakete riayet ederek yaşayanlar mı; yoksa hile-hurda ve hokkabazlıkla, birilerinin arkasını yalamakla basamakları çıkanlar, insanlara kaba-saba ve bencilce davrananlar mı daha mutlu, daha rahat, daha güvendedir?
Maalesef bu toplum “iyi insan”larını, musluktan boşa akan su gibi harcıyor. O yüzden bu toplumun değer yargılarının peşine takılıp gitmeyi hiç de makul bulmuyorum. Bu toplumun iyi dediği iyi, kötü dediği kötü müdür? Kırk kere sorgulanmadan bir hükme varılmaz.
(Buradan aşağısı film hakkında spoiler içerir.)
“Namusluymuş Gavat!”
Film biraz didaktik bir tona sahip, doğru; fakat bu eleştiri bana anakronizm gibi geliyor. O zamanki toplumumuz için gayet normal bir şey bu. Neticede bir avuç azınlık dışında sanat ve estetik anlayışımız henüz bugünkü gelişmemiştir. O yüzden bazen kör göze parmak sokarcasına, ders verir gibi replikler ve sahneler çıkar. Örneğin filmin en meşhur repliğinde Ali Rıza, ders çalışan oğluna şöyle der:
“Enayi misin be oğlum? Okuyup baban gibi eşek olacağına, baban gibi hırsız ol ki itibar göresin.”
Filmin sonunda Ali Rıza’nın hırsız olmadığını anlayan biri diyor ki: “Namusluymuş gavat!” Bunca gündür büyük hırsız olduğu için saygı duyulan adam namuslu ve dürüst çıkınca insanların öfkesini ve nefretini kazanır.
Tabii bu sırada bu çürümüş toplum, her nasılsa iyi kalabilmiş olan Ali Rıza’yı da yoldan çıkarmayı başarmıştır. Bu dürüst ve saf memur, insanların ona gösterdiği sahte saygıyı istismar ederek onları bir güzel dolandırır ve gemiye atlayıp kaçar.
Yorumlar
Yorum Gönder